SEN DE GELMEDİN BABA

4 Şubat 2024 | Kategori: Yazılarım | 2.346 views

Bu gün yine seni hatırladımBizim buralarda baba---Aklımda hep sen vardınSoluk bile alamadımSonra baktım çarem yokResimlerine bakıp bakıp ağladım baba--- Köyde soğuk sisli bir günün gecesinde  Rüyamda seni gördüm babaSeninle evimizin yolunda karşılaştıkAbtestini almış namaz için camiye gidiyordunSonra heyecanla...

Güzel Şeyler Kolay Olmuyor

 2 Kasım 2014 | Kategori: Yazılarım | 2.307 views14 Yorum

Bize kadir kıymet nedir bilen
Yıllar geçse de bu güzelliği
Bunca iyiliği
Unutmayan dostlar gerek .

Geçmisini unutup bu gün ben buyum diye
Cebinde birkaç kuruş katıp değişik şekillere girip
Burnunu kaf dağına çeviren
Hoyratça övünene sevinene güven duymaya ne gerek.

Devamını Oku

Bizim Buralardan Sevda Türküleri

 12 Mayıs 2014 | Kategori: Yazılarım | 3.574 views14 Yorum

6

Yağmur yüklü bulutlar, güneşin sarı ışıklarını toplayıp,
Akşamüstü ovada benim üzerimden Beylerli dağlarına doğru geçerken,
Yağmurdan ıslanmamak için
İnsanlar tarlalardan zebze ve pancar çapasından
Motorlarıyla ve yaya olarak sımsıcak evlerine dönüyorlar.
Yorgun argın, sırtlarında azık torbalarıyla düşmüşler yollara.  

Devamını Oku

Kardeşimden…

 29 Nisan 2014 | Kategori: Yazılarım | 5.283 views11 Yorum

Bu yazı Beylerli Destanı yazımdan sonra kardeşim Sabri ÇAKIR tarafından yazılmış, Beylerli Halk Sitesinde yayınlanmış yazının devamıdır.

Galip Usta, Ustamızdır
Galip Usta, halkın içinde gizlenen, kendini dışa vuramamış binlerce sanatçıdan biridir. Çocukluğum, duvarları onun resimleriyle süslenmiş odalarda geçti. Köyümüzün evlerini, tepelerdeki çalıları, çengel Dağı’nın çamlarını, derelerin menekşe ve sümbüllerini Levni’nin minyatürleri gibi ak kâğıt üstüne nakşederdi. Çocuk gözlerim ve çocuk duygularımla onun dünyasında gezinir, onun renkleriyle mutlu olurdum.

Küçüktüm, henüz okula gitmiyordum. Zaman zaman kahveden üzgün gelir, bağırır çağırırdı. Her nedense köyde Galip ağabeyimi fazla görenler olur, tarla sürüşünü, pancar sulayışını eleştirirlerdi haksız yere. O yıllarda Tevfiklerin tarlalarını eker biçerdik, ortakçıydık. O tarlalarda gözü olanlar ve bizi yabancı görenler ağabeyime yüklenirlerdi. Aslında istenmeyen bizlerdik, bizim aileydi. Her yerde dışarıdan, başka bir köyden gelip yerleşene karşı iyi duygularla yaklaşanlar olduğu gibi, onlardan korkan, çekinen ve onları dışlamak isteyenler de oluyor. Biz her iki tiple de karşılaştık. En büyük yargıç olan zaman bizi mâsum buldu: İstemeyenler azınlıkta kaldı, çoğunluk; yani Beylerli halkı bağrına bastı bizi. Biz o köyde doğduk, o köyde açtık dünyaya gözlerimizi. Beylerli bizim baba ocağımız, sılamız oldu. Ağabeyimin birçok arkadaşı, birçok sevdiği insan vardı. Ağabeyim, yani Galip Usta artık zamanla o köyün bir parçası oldu. Bizi istemeyen birkaç kişi de bizim o köyün ahalisinden olduğumuzu kabullenmek zorunda kaldı. Fakat o ilk yılların acılarını ağabeyim çekti. Askerlik dönüşü, Çönden Dedesi’nin Veli diye bilinen ağabeyin eline tutuşturduğu bir fotoğraf makinesi ile hayatı değişmeye başladı. Bu büyülü makineyle birden içli dışlı olan ağabeyim, fotoğrafçılık öğrenmek için Denizli’ye gitmek istiyor, evde her akşam hararetli tartışmalar oluyordu. Evde babamdan başka herkes ağabeyimin Denizli’ye gitmesinden yanaydı. Sonunda başardık, babamı ikna ettik.

Ben o sıralar ilkokulun son sınıfındaydım. “Başaran” adında bir grubumuz vardı. Şiirler, fıkralar yazılır, sınıf duvarındaki gruba ait yere asılırdı. Bir gün bir şiir de ben yazayım dedim, kalemi kâğıdı elime alıp düşünmeye başladım. Bir türlü aklıma bir şey gelmiyordu. Gelenler de şiir olmuyordu. Beni o halde, çaresiz çaresiz bakınırken gördü Galip ağabeyim. Odundan gelmişti, yemeğini bile yemeden yanıma oturdu. Birlikte öyle bir şiir yazdık ki, okula götürdüğümde Günal öğretmen o şiiri çok beğendi, hemen duvara astı. Ben de gururla “Galip ağabeyimle birlikte yazdık,” demiştim. Hâlâ sakladığım o şiirin bazı dörtlüklerini anmadan geçemeyeceğim:

Sevgi bakan gözümle
Aşk dolu özümle
Çok tatlı sözümle
Hepinize merhaba

Bayram’la Ömer’le
Çok mutlu günlerle
Bahçedeki güllerle
Topluluğa merhaba

Niyazi’yle Cevat’la
Rahvan koşan kır atla
Camideki kara dutla
Hep size merhaba

Reşit’le Sabri’yle
Petekteki balıyla
Şeker gibi diliyle
Yine size merhaba

Beraberiz Bahattin’le
İnle okul sesi inle
Günal Bey lütfen dinle
Sana candan merhaba

Galip Usta, benim söz ustam, bana ilk dersleri veren yazarım, ozanımdır. Mehmet’in de fotoğraf ustasıdır. Ben nasıl her şiir yazdığımda Galip Usta’yı anarsam, Mehmet de her deklanşöre basışında Galip ustayı anar. Galip Usta bizim yalnızca ağabeyimiz değil, aynı zamanda ustamızdır.

Denizli’ye gitti sonunda, bu kez ak kâğıt üstüne resmettikleri büyülü bir dünya değil, hayatın bıçak gibi keskin gerçekleriydi. Realist bir fotoğraf sanatçısıydı Galip Usta. Çıplak gerçekleri olduğu gibi, kendisinden bir şey katmadan, eğirip bükmeden göstermek istiyordu. Onun dükkân açtığı yılların birinde Pamukkale Festivali çerçevesinde bir fotoğraf yarışması düzenlenmişti. Foto Galip o yarışmaya kapı komşumuz Gök Sultan ninenin bir fotoğrafıyla katıldı. Yarışmaya katılan öteki fotoğraflarda düzgün giyinmiş, taranmış, boyanmış hanımlar ya da kravatlı beyler vardı. Galip Usta ise kendi halinde bir köylü kadının doğal görünümünü yansıtan fotoğrafıyla, kentlilerden başkasını gözü görmeyenlere adeta “Şaaak!” diye ses çıkartan bir tokat indirmişti. Galip usta diyordu ki, “Beyler, bu memleket şehirlerdeki keyif çatanlardan ibaret değil! Bakın, köylerde yaşayan insanlar da var! Onları da görün!”

Fotoğraf birincisini halk seçiyordu. Sergiyi gezenler, beğendikleri fotoğrafa oy veriyorlardı. Otobüsçü Yahya Çimen durur mu, yolcularını önce sergiye götürdü, fotoğraftaki insanı ve fotoğrafı çekeni tanıyan yolcular da oylarını da elbette Galip Usta’ya verdiler. Bu olması gereken bir hemşeri dayanışmasıydı. Niyazi Şahan da aylar öncesinden çalıştığı işyeri olan Sümerbank’ta yazabildiği her yere Foto Galip yazarak Sümerbank işçilerini uyarmıştı. Turistlerin de oylarıyla sonunda büyük ödül olan Altın Horoz, Galip Çakır’a verildi. Büyük bir gururla o ödülü Galip Usta, yalnızca kendi adına değil, tüm Beylerlililer adına aldı. Bir Beylerlili olduğu için günlerce sevindi. O yıllarda, oturma odamızın duvarlarındaki onun renkli resimlerin yerini, yine ona ait olan fotoğraflar doldurmuştu.

Ağabeyimin okumak istediğini, fakat babamın buna izin vermediğini küçük yaşlarımdan beri duyardım. Hem çok küçük olduğumdan, hem de aradaki tartışmanın ne önem taşıdığını pek kavrayamadığımdan aralarına girmeye cesaret edemezdim. Babamın sürekli “Ben yaşlandım, bu işleri kim görecek?” dediğini unutamıyorum. Demek ki babam köşesine çekilerek o yaşına kadar yürüttüğü işleri ve çiftçiliği ağabeyime devretmek istiyordu. Her köylü onun gibi düşünüyordu. Hayatın devam etmesi gerekiyordu. Her ne sebeple olursa olsun, bir ukde kaldı “okumak” ağabeyimin içinde. Ağabeyim o ukdenin açtığı yarayı önce beni, sonra iki oğlunu okutarak iyileştirmeyi başardı. Kendisine ne kadar teşekkür etsem, ne kadar saygılı davransam, ne kadar iyilik yapsam da ona olan borcumu asla ödeyemem.

Benim Gönen İlköğretmen Okulu’na girdiğim, kitaplarla, şiirlerle daha çok ilgilenmeye başladığım yıllardı. Bir yaz tatilinde, kimsenin evde olmadığı bir zamanda senetlerin, tapuların saklandığı kilitli dolabı açmayı başardım. Galip ağabeyime ait defterler beni şaşırttı. Bir türkü defteri, bir şiir defteri, iki de yarım bırakılmış roman buldum. Onları oradan çıkarıp kendi kitaplarımın arasına koydum, fırsat buldukça okudum. Türkü defterinde o yılların ünlü türkülerinin sözleri vardı. “Kara tren gelmez m’ola? Düdüğünü çalmaz m’ola?” o türkülerden biriydi. Şiir defterinde vatan, okul, bayrak, aşk ve insan sevgisi gibi konuları işleyen şiirleri yer alıyordu. Yarım romanlarından birisinin konusu, birbirini seven ve çeşitli engeller yüzünden acı çeken iki gencin aşkıydı. İkinci romanında eşkıyalarla efelerin arasında geçen olaylar anlatılıyordu. Onları okuduktan sonra yine gizlice yerlerine koydum. Benim bu gizli işimi ağabeyim de dahil olmak üzere hiç kimse bilmiyordu. Bir yıl sonra gittiğimde o defterlerin hiçbirini bulamadım. Ağabeyime sormaya da cesaret edemedim. Şimdi soruyorum: Galip Usta, canım ağabeyim ne yaptın o defterleri?

 

Dün siteye girdiğimde ne göreyim: Galip Usta’nın yüreğinden kopan sözcüklerle yazdığı mektubunu ve Beylerli Destanı’nı! Hem sevindim, hem hüzünlendim. Acı ve tatlı birçok anıyla allak bullak oldum. Bu satırları yazmasam, uyuyamazdım. İşte yazdım, bunca karmaşık olaylara, ülkemdeki karamsar havaya rağmen ağabeyimi yazdım. Çünkü o benim ilk ustamdı, kendime örnek aldığım ilk büyük şairimdi. Yine öyle. Her izine gittiğimde benim için biriktirdiği yazıları, şiirleri, kitapları, “Bunları senin için topladım,” diyerek elime verir. Ben de teşekkür ederek merakla karıştırmaya başlarım. Çünkü o benim ustam. Bir usta, çırağının nelerden hoşlanıp hoşlanmayacağını çok iyi bilir.

Sana 64yaşında sevdalanmak pek yakışmış Galip Usta! Beylerli için yazdığın destanı çok beğendim. Tıpkı senin yüreğin gibi attı benim yüreğim de, bu yaz izine gelemedim diye yaralarım depreşti. Ne yapalım hayat devam ediyor. Hele sevdalanmayı unutmamışsan canım ağabeyim, o hayata doyum olmuyor.

Sana ve yeni sevdalın Beylerli’ye kucak dolusu selamlar.

Ömürlü olun, esen kalın.

Devamını Oku

Beylerli Destanı

 26 Nisan 2014 | Kategori: Yazılarım | 4.605 views20 Yorum

Ben Sana Sevdalıyım

Suyun bol, toprağın bereketli, yazların serin.
Buralarda yaşayanlar bilir kıymetini senin.
Arzum, özlemim, doyamadığım köyüm benim.
Toprağına bir de ben, sana sevdalıyım Beylerli.

Devamını Oku

Bizim Buraların Ovaları

 11 Mart 2014 | Kategori: Yazılarım | 2.962 views11 Yorum

Bahar ayları geldimi, cemreler düşer, bizim buraların ovalarına.
Bu aylarda yeşerir, köylümün umutları, tomurcuklanır yürekler.
Can suyu gelir, ovalarımıza diktiğimiz, meyve ağaçlarının dallarına.
Umutla beslenen yapan gülleri acar, bizim buraların topraklarında.

Devamını Oku

Buraları Biliyor musunuz?

 20 Şubat 2014 | Kategori: Yazılarım | 3.736 views17 Yorum

Biz, Beylerli’nin moral gözlü umut dolu çocuklarıydık.
Her sabah dağlarımıza ovalarımıza bakarak yüreğimize gün ışığından Sıçak sevgiler toplardık.
Şu yüce dağlarda şu uzun ovamızda gittiğimiz yollarda ayak izlerimiz silinse de yurdumuz yüreğimizdir bizim.
Nerde olursak olalım nereye gidersek gidelim.

Devamını Oku

Bizim Buraların Genç Osman’ı

 23 Ocak 2014 | Kategori: Yazılarım | 4.401 views30 Yorum

osman

Bu yaz kahvede otururken,
Hacı Mehmet Aras motorlu bisikletiyle, benim oturduğum masanın yanında geldi.
Buyur ettim masaya, oturup çay içtikten sonra
“Galip usta, ben izin isteyeceğim, Genç Osman çok hasta, geçmiş olsuna gideceğim bende hakkı çoktur,
Yurt dışında bana çok yardımcı oldu, gerçekten onun o iyiliğini hiç unutamam, her zaman onunla konuşur, görüşürüm” dedi.
Lafını böldüm, “abi ya beni de götürür müsün?” dedim.
Mehmet Abi, hadi gidelim o zaman dedi

Devamını Oku

Bazen Acı Bazen Tatlı Yaşadık Yılları

 27 Aralık 2013 | Kategori: Yazılarım | 3.191 views6 Yorum

Hayat bu, doğarken ağlamakla başlıyor hayatımız
Şu yalan dünyada, bazen düşünüyorum da
Boşuna yaşıyoruz gibi, geliyor insana.

Devamını Oku

Duyarsa Anam Ağlar Diye

 21 Kasım 2013 | Kategori: Yazılarım | 7.241 views12 Yorum

DSCN0444

Hani bazen bir efkâr basarya insanı,

Alıp başımı gidesim gelir bizim buralardan.

Biraz kurtulsam derim şu kederlerimden

Nedendir olmuyor bir türlü yollara düştüm mü?

Devamını Oku

Orada Bir Köy Var

 9 Kasım 2013 | Kategori: Yazılarım | 2.659 views10 Yorum

Eskiden bizim buralarda bir köyümüz vardı.
Yaşadıkça doyamadığımız
Arkadaşlarımızla oyunlar oynadığımız
Hepimiz küçük çocuktuk o yıllarda.
Bayramlarda salıncaklar kurardık mahallemizdeki kavak ağaçlarına
Sıra ile biner, savururduk birbirimizi gökyüzüne.
Sıcak ekmek kokardı bakışlarımız
Birlikte özgürlük türküleri söylerdik

Devamını Oku

Bizim Buralardan Merhaba!..

Neler Yazdım?

Gazete Manşetleri

Bizim Buranın Havası

DENIZLI

© 2024 Tüm hakları saklıdır Bizim Buralar Beylerli – (Foto) Galip Çakır - Düşüncelerimi ve görüşlerimi paylaştığım adresim. Beylerli hakkında yazılarımıda burada bulabilirsiniz. (Foto) Galip ÇAKIR Wordpress